-Tesadüfen en iyilerden olunmuyor…
Her dönem; futbol, basketbol ve atletizmde milli sporcularım oldu.
Ülkemin yıldız sporcularına mental antrenman yaptırmak büyük bir keyif. Üzerine eklediğim ‘klinik psikoloji yüksek lisans’ da gösterdiğim özenin bir göstergesi olsa gerek.
Ortaya çıkan başarılı sonuçlarda, minicik katkılarımızın olması ise gurur verici. Ama çok zorlu bir süreç olduğunu hatırlatmalıyım.
Çünkü, 85 milyonluk ülkenin en değerli, kanı deli akan sporcularıyla çalışıyorsunuz.
Her sözünüzün büyük önemi var.
Ve bu ayrıntıya girmeden, Hırvatistan maçı öncesinde Bursa’ya gelen futbolcu kardeşlerimi ziyaret edip,bol kahkahalı sohbetlerdeki olumlu iletişimi aktarmak isterim.
Çok kardeşim ile sohbet ettim, futbol dünyasına hizmet veren eski dostlarımı da yeniden görmüş oldum.
İrfan Can Kahveci, bizim Enver Cenk Şahin ve Hasan Ayaroğlu ile oturuyordu. Kucaklaşmamız her zamanki gibi sıcak ve sevgi yüklüydü. İrfan’ın yeri bende çok ayrı çünkü.
Ankaragücü yıllarında görüştüğüm, hatta azimlerine hayranlık duyduğum ve çok daha nitelikli sporcu olacaklarını her fırsatta yinelediğim Umut Nayir ve Altay Bayındır…
‘Hoş geldin hocam’ sözünü eksik etmeyen, hal hatır soran İsmail Yüksek, Cengiz Ünder, Çağlar Söyüncü, Uğurcan Çakır ve sonradan aramıza katılan Cenk Tosun…
Hemen ardından, Bursaspor’un çiçeği burnunda futbol sorumlusu Özer Hurmacı ve yardımcı antrenörlüğe getirilen Hürriyet Gücer de sohbetimize renk kattı…
Takımın her bireyi, keyifli ve huzurluydu.
Kalabalık sohbetimize selam verip ‘merhaba arkadaşlar’ diyerek muzip gülümsemesini eksik etmeyen Stefan Kuntz bile, espri yapmaktan geri kalmadı. (Ayrıntısı bende kalsın)
Hamit Altıntop’un “hoş geldiniz” jestini de unutmamak gerek elbette.
Yazmama sebep olan ve dikkatimi çeken, sizlere ayrıntı gibi gelecek olan ama önemli bir davranışı hatırlatmak isterim:
-Futbolcu kardeşlerim selamlamada çok sıcaktı. Ayrılırken de her birinin gelip sarılarak ‘iyi geceler hocam’ dileği, dikkate değerdi.
Ne kadar ünlü olursa olsunlar; iletişim inceliğini sürdüren bu gençler tesadüfen seçilmiş olmadıklarının bilincindeler.
Seviniyorum…
Son notum da; tam otelden ayrılmışken, güvenlik nedeniyle kampa giremeyen bir delikanlının, ısrar ile benden yardım istemesi:
-Abi ne olur Altay Bayındır ile bir foto çekineyim. Ne olur yalvarıyorum…
Öyle içten, öyle istekliydi ki, anlatmaya sözcükler yetmez.
Ve hemen geri dönüp odasına çıkmak üzere olan Altay’a seslendim.
Durumu anlattım, Altay zaten yürekli bir delikanlı biliyorsunuz ‘tabi hocam alalım içeri hemen’ dedi…
Kısa süreli bir öz çekim ve adını bilmediğim gençten bana yüzlerce dua. Dışarıda bekleyen arkadaşlarına da sevinç çığlıkları ile ‘başardım oğlum’ sözleri.
Gülen yüzler, onlar için başarısı kıskanılacak mutlu bir gece sonuydu…
Profesyonelliğin gereklerini yerine getiren bu delikanlılar, zorlu bir Hırvatistan maçına çıkacaklarını çok iyi biliyor–du.
(Bu özel ayrıntı da bende kalsın)
Yazım maçtan çok önce yayına hazırdı aslında. Ama bu hengamede kaybolmasın diye sonraya bıraktık.
Karşılaşmanın sonucuna bağlı kalmadan yazmak, daha önemli çünkü….
Sadece başarı odaklı olmak, sonuca göre yazmak benim için önemsiz.
Daha önem verdiğim ayrıntılar; insanlığın gereği olan alçak gönüllü futbolcular ve olumlu iletişimleri…
Yeneriz-yeniliriz; bu bir başka yazı konusu.
Ancak, lütfen unutmayın ki; bu delikanlılar Türkiye’nin en üst seviyedeki futbolcuları.
Gereken başarıyı elde edemiyorsak; sebebi, bu kardeşlerim değil ki…
Sürdürülebilir spor politikaları sisteminiz yoksa; yetenek seçimleri sonrasında, bilimsel gerçeklere dayalı antrenmanlarınız (fiziksel ve mental) yetersiz ise, başarıya ulaşmak elbette tesadüf olacaktır.
Umarım Hırvatistan maçı için de yanılırım!
Yayınlanan makalelerde belirtilen görüşler ve fikirler sadece yazarın/yazarların görüşüdür. Yayınlanan içeriklerle ilgili bütün sorumluluklar yazarlara aittir.
Bu haber ilginizi çekebilir