Çok garip değil aslında.

Tehlike gözle görülür biçimde adım adım geldi her yıl.

Adice bir tanım olan ‘kelle sayısı’ fikrini taşıyanlara inat; katledilen kadınlarımızın verilerini üzülerek hatırlatmam lazım.

2008 yılında 80 öldürülme vakası, her yıl artarak 2019 yılında inanılmaz bir seviyeye yükselerek 474 kadına ulaşmış.

Ve bugün, aslında her gün birden fazla kadınımızı yok ediyor bu tek hücreli yaratıklar…

Son bir kötü sonucu daha belirtmesem olmaz:

-Türkiye, yüzde 38 oranla, kadınların en fazla şiddete maruz kaldığı OECD ülkesi olarak birinci sırada…

Bu oranın şimdilerde yüzde 50 seviyesine geldiği dillendiriliyor.

NEDEN?

İstanbul Sözleşmesi, tam adıyla ‘Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ aslında İstanbul’da imzaya açıldı ve ilk onaylayan da Türkiye olmuştu.

Anayasamızın ilk dört maddesini, şuursuzca değiştirmek isteyenler gibi, zamanla, bu sözleşme maddelerini yorumlayıp sulandıran bir zihniyet türedi.

Ve Türkiye, adı İstanbul olan bu sözleşmeden 2021 yılında çekildi.

Oysa sözleşme, aile içi şiddet de dahil olmak üzere, kadınları orantısız bir biçimde etkileyen ve kadına karşı her türlü şiddet için geçerli yaptırımları getiriyordu.

Sözleşme taraf devletlere, aşağıda belirtilen şu davranışlara yönelik, cezai veya başka bir hukuki yaptırım öngörmeyi zorunlu kılıyordu:

*Ev içi şiddet (fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik)

*Taciz amaçlı takip

*Tecavüz dahil, cinsel şiddet

*Cinsel taciz

*Zorla evlendirme

*Kadınların sünnet edilmesi

*Kürtaja zorlama ve kısırlaştırmaya zorlama.

*Şiddet uygulanmasına yardımcı olmak…

Sahi; hangisine karşısınız ki?

İYİ Kİ VARSINIZ!

Erkek egemen bir yapıda olan, beğenmediğimiz tribünler, Türkiye’ye örnek olup ‘yeter artık’ diyerek müthiş bir farkındalık yarattı.

Hep birlikte, yüzlerce (sanırım bu yıl için 298) yok edilen kadınlarımızın adlarını, beyaz üzerine siyah olarak, hepimizin gözüne sapladılar.

Ekranları başında tüyleri diken diken olan binlerce insan, bu gençlerle gurur duydu.

İnanılmaz birlikteliği alkışlamayan kalmadı.

Zaten, her koşulda lider konuma geçen Bursaspor taraftarı, seyirci rekorları ve TV izlenme rekorlarından sonra, örnek olma ve bu konuda öncülük yaparak, bir rekora daha imza attı.

Tribünlerden küfürü de kaldıran;

bu güzelim birlikteliği oluşturan,

düşünerek çalışan üstelik geliştiren

ve en önemlisi bunları hayata geçiren;

emeği ve katkısı olan her kardeşimi, büyük sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

İyi ki varsınız!

Bu müthiş farkındalık yaratan tepkiyi, gündemine almak zorunda kalıp, destek veren, yaygın medyaya yine sormak istiyorum:

-Bu da mı gol değil?

Yayınlanan makalelerde belirtilen görüşler ve fikirler sadece yazarın/yazarların görüşüdür. Yayınlanan içeriklerle ilgili bütün sorumluluklar yazarlara aittir.

Bu haber ilginizi çekebilir